Allah’ım, beni gördüğümden alma. Şüphemi al…

‘’Seni ben yarattım, ben senin sahibinim. Seni bırakmam.  Bana inan, bana güven…’’

Beden yaşının durmadan tükenmesi gibi insanın aslı olan mana âlemi de tükenmekten ibaret olmasın.

 

Kendine bir bak… Sen yalnız değilsin, kâinatın bütünlüğündensin!

 

Dolayısıyla kâinata bakışında da, cürümün kadar görürsün. Hâlbuki kâinatın varlığı da, senin mana varlığın da sonsuza açılmaktadır. Bu geniş açılımın idrakine varmak, senin acı ve tatlılıyı bir görme kemalinde yaşamanı sağlar. Bu da seni, bağımlılıktan ivazsız (ödünsüz, tartışmasız) bir hürriyete götürür.

 

Haram Ve Ziyan!

 

Ehli adamdan olmayana içki haramdır!

 

Nimete şükretmek helal, küfretmek haramdır.

 

Sizi bu âleme getirene hamd-ü sena etmek helal, kahretmek haramdır.

 

İlim dilinden hoşnut olmayan, hiçbir şeyden hoşnut olmaz. O, hamd-ü senayı bilmez.

 

Hakk’ı bilmeyen, melek gibi zararsız bile olsa, onun içi karadır.

 

Dikkat  Et!

 

Sende insanın içini gören göz olmadığı için, dikkatli ol!

 

Gönül ehlinin yanında ol ki gönlün ferahlasın…

 

Nur, gönlündekinin aşkı ile yanar.

 

‘Ah’ sesi gözyaşından ve yanmış ciğerden gelir.

Ne yapayım deme sen, iyi düşün. Varlığın düşünceden gelir.

 

Kemali susarak afiyetle dinleyen kişi, celal sırlarını işitebilir.

 

Münkir seni görse, o anda iman eder.

 

Zehir içinde şifa gizlidir.  Allah’ın lütufkâr olduğunu anlamamış için, saklıdır.

Âdem’in hamuru topraktandır. Eğer insan toprak gibi alçakgönüllü olmazsa o, Âdem değildir. (Âdem oldum geldim Âdem içine.)

 

Bin yıl bu dünya âleminde yaşayacağıma, seninle bir an olmak ne mutlu yaşamdır.

 

Allah bizi hatasız yaratmıştır ama biz onu hatalı ve hor kullanırsak ne kötü yaşamdır…

Allah ruhta, candadır. Cana iyi bak. Eşyaya ve dünyaya pek önem verme. O seni üzer.

 

Dünyaya hiçbir şey getirmedin, hiçbir şey de götürmeyeceksin. Ancak Allah bizi eşya âlemine davet etmiştir. Biz burada misafiriz. Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.

 

Bu eşya âleminde bedenlenen sen, özünle olman için daima özünü anlamalısın, yani zikretmelisin.

 

Kanaatin tam zıttı hırstır. Hırs, hasede döner.

 

İster dini, ister fikri, ister ideolojik alışverişlerde; ‘aklım bunlara inanıyor gibi’ demek ve görünmek, kendine yalan söylemektir. Kendine yalan söyleyen de yüce yaratılmışlığının hakikatini anlayıp yaşayamaz. Böyle bir yaşamı tatmak için bir insanın ömrü yetmez. Bu, ademiyetin ömür süresine tabidir.

 

İnsanlar sabit fikir haline getirdikleri düşüncelerinden kopma gayretini göstermedikleri için, ademiyetin ilerleme süresini de kesintiye uğratırlar. ‘Senden hareket, benden lûtfu bereket’, Yaradan’ın Âdem’e ikazıdır.

 

Hummalı bir çalışma içinde meşgul görünene nazaran, olaylardan arınmış yaşantıya giren, daha sade yaşadığı halde mana idrakine kavuşur.  Dolayısıyla marifetli olur. Marifet de iltifata tabidir.

 

Mürşidi-İ Kamil…

 

Mürşit ile yarış eden inatçıdır; sen mürşit ile başa çıkamazsın.

 

Mürşidi-i kâmilin, bir insana veya bir gruba hitap etmesi aynı zamanda bütün varlığa hitap etmesi gibidir. Mürşidin nefes alışverişi, âdemin nefes alışverişiyle aynıdır. Nefes alırsın var, nefes verirsin yok. Bu da, ‘’la illa’’ dır.

 

Diğerlerinin mürşidin dışında olmadığını bilen mürşit, olanların her halini yaşar.

Hırçın, kaba, saldırgan, olgun, kâmil halleri; onlarda yaşayan hallerdir.  Yani, mürşidin

bunları muhakkak tekrarlayan hali, onların kendilerindeki her hali görmesini sağlar.

Bu da mürşitle olmanın yegâneliğidir.

 

Senin istemediğin şeyler, sende mevcuttur.  Karşısındakinde gördüğünde beğenmez ve yanlış olduğunu anlarsan, o yanlışlıkları düzeltme yoluna gidersin. Karşındakinde beğenmediğin şeyler, muhakkak sende de vardır.  Çünkü sen ondan farklı değilsin. Herkesin kendini kusursuz görmesi bundandır.