‘Dün dünle gitti Cancağızım, bugün yeni bir şeyler söylemek lazım…’  Hz. MEVLANA

‘Dün dünle gitti, gelin bir anda bin eşende olana bakalım…’ M.R. MUTLU

Ya Rab!

Şüphemi kaldır.  Seni şüphesiz bileyim.  Huzurda olayım.  Bu eşya âleminde, kemali afiyetle yaşayayım.  Bana sunduğun bu âlemde, seninle olayım.  Seni unutup uzak yaşamayayım.

Allah’ım!

Beni gördüğümden alma.  Beni sen yarattın, sen benim sahibimsin.  Beni bırakma. İnanayım ve sana güveneyim.

Ya Rabbim, şüphemi al!

Allah’a sığın

Onunla isen, her daim böyle ol diyeceğim…  Ama şüphen var.  Şüpheyi kaldırdığın zaman görürsün ki her anın Allah’tır.

Âlem, Hakk’ın sureta yansıması ise, ya biz kimiz?

İşte biz de, Allah’ın biz dediğini cümlesindeniz.  Biz ‘ben’ deriz, kesrette ayrı görürüz.   Ama Allah ‘biz’ der.  İşte bu, Âdem’in kesretten vahdete davet edilişidir.

Hilkatten maksat, Âdem’dir.  Yani biziz.  Dendiği gibi yay da, ok da, hedef tahtası da biziz.  Dolayısı ile amaç biziz.

Zaman süresi içinde esas olan; bizim anda değişik olmamızdır.  Anı yaşamayan, zaman girdabında tükenir gider.

Her insanda tabiatı icabı inanmak vardır.  İnanmak kelimesi, inanmanın varlığını teyit eder.  Dolayısı ile bizim inancımız muvacehesinde(*) Allah olmuştur.

Allah, herkesin ‘Allah demesinin ötesindedir.

(*) Yüzleşme, yüz yüze gelme

Kudret ve kuvvet, ancak yüce ve ulu Allah’tadır. O’na sığın, ‘cüce ben’in, ‘yüce ben’ olsun.  Kalbi Allah ile bedeni afiyet ile nefsi kanaat ile olan; mutlu kimsedir.  ‘Ego içindeki ben’, lanetlidir.  ‘Hiçlik içindeki ben’in yanında, Allah’ın rahmeti vardır.  Hakkı bilmeyen, melek gibi zararsız bile olsa onun içi siyahtır.

Muhabbet, sabırdır.  Allah yoluna gider.  Eşya burada kalır.  Pırıl pırıl bir muhabbet ile Allah’a gidersiniz.  Kimse götürebiliyor mu malını, mülkünü?  Ya bedenini?  Kefenin bile burada kalır.

Aslımız, letafet âlemine mahsus.  Oraya gideceksin zaten.  Madem indin, şu esfele safiline gir, sonra oh deyip oraya dön.  Bazıları bu la ilahe illallah ile şimdiden temizler bunu.  Kim aşk ile söylüyorsa, temizleniyordur.  Buraya indirildin madem, orayı gül gülistan eden var.  Burayı eden var mı?  Yok.  Uydurma, tabi ki yok.  Çünkü sen hiç mestanelik, mest-i hayran hayatı yaşadın mı?  Mutluluk nedir biliyor musun?  Görmüyorsun ki, mutluluk o değil!  Eskimiş birini eş ettin kendine, dedin bu…

Değil yahu!

Dünyaya hiçbir şey getirmedin, hiçbir şey de götürmeyeceksin. Ancak Allah bizi eşya âlemine davet etmiştir. Biz burada misafiriz. Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.

Allah’ı anmak

Allah, ruhta, candadır. Cana iyi bak. Eşyaya ve dünyaya pek önem verme. O seni üzer.

Bu eşya âleminde bedenlenen sen, özünle olman için daima özünü anlamalısın, yani zikretmelisin.  Sana sesi, sözü veren, nefesi veren, seni can eden, bin bir çeşit yaradılış içinde en üstün kılan Allah’a şükrün, hamd-ü senan, nasıl olacak?  Bizi bu âleme getirene hamdı-ü sena etmek helal, kahretmek haramdır.

Böbreğin var, miden, iç organların var.  Beynin var.  Dünyayı 2-3 kere çevreleyebilecek sinir sistemin var.  Kan damarların, sayısız hücrelerin var.  Hem müstakiller, hem birbirleri ile bağlantı içindeler.

İnsanlar ile nesneler aslında tek bir bağ dokusunun parçasıdır.  İnsanın vücudu nasıl binlerce hücrenin sinir sistemi ile birbirine bağlı ise; dünya boyutundaki bütün gezegenler, Âdem dâhil, aynı sistem içinde birbirine bağlıdır.

Kalbimiz zikir edip Allah’ı andığımızda hızlanır, kanımız daha hızlı akar. ‘Senden hareket, benden bereket’tir öz.  Hareketi de, duayı da, hasta olmadan önce, hastalığı uzakta tutmak için yaparız.  Hasta olmamak için bilfiil eyleme geçmek gerekir.  Yarın ne derdin, hastalığın olacak biliyor musun?  Evliya, sana sağlıklı olasın diye hareket yaptırır.

Devam

Nur, gönlündekinin aşkı ile yanar.  Ve nura istidadı olan kimse, cehennemi dahi cennet görür.

Kalp, pür-ü pak içindedir. Balçıktan olan ceseti onun kabuğudur.  Haset, kıskançlık ondan gelir.  Çok kimse kabukta kalmıştır.  Bu dünya, yiyip içip, beslenmemiz ve bir şeyler çekmemiz, bir şeyler öğrenmemiz ve Ahret içindir. Ahret âlemi, bu bedeni terk ettiğimiz andan itibaren başlar.

Aslında devam, sonsuzadır.

Katiyen ölmezsin; aslına rücu edersin. Suyun aslı su, toprağın aslı toprak, ruhun aslı Allah. Yaratan, koruyan, gözeten Allah. Merhametli Allah, seni kendine alacak. Almadığı var mı?  Acı ve tatlıyı bir görmeyen çekti azap.  Niye acı ya da şer diyorsun ona?  Allah’ın şerri olur mu?  Sen öyle görürsün.  Sana din Cehennem dedi, onu sürekli önüne sürdü, Cennet’i değil.  Sen de bu yüzden, dinin sana verdiği Cehennem’e talipsin.

Allah’ın şekeri, yeri gelince zehir haline dönüşmüyor mu?  Sistem-i ilahide var öldürme, acı..  İstemese öküze boynuz, yılana zehir verir mi? Bilene en büyük şifa, yılanın zehrinden gelir.   Sensindir yanlış yahut eksik gören.

Tek Âdem

İnsanların çoğu tek Allah’ı biliyor ama tek Âdem’i bilmiyor.  Âdem birdir.  Çok görünmesi, bu çokluk (kesret) âlemindendir.  Beni sizden, sizi benden ayıran; bedenlerimizdir.  Herkes, birbiri ile böyledir.  Benimle buluşmak isteyenin, beni kendi bedeninin içine alması gerekir.

Sor… İlahi sistemin kapısının anahtarı sualdir.

Dua eder misin?  Edersin.  Aslında dua ederken olmuşsun, haberin yok.  Ne istersen onu verir sana Allah.  Ekşimiş, dökülmüş bir kadın veya erkek istersin, onu verir.  Hakikaten, senin istediğini veriyor Allah.   Gelen geçip gitmiştir.  Dualar, gelecek için olmalıdır her zaman.  Allah’ın lütufkâr olduğunu anladığın içindir dua.

Külfetsiz olmaz.

Busun, hiç şaşmaz!